2.7 hektarımız azaldı!..

GDO, yüksek kimyasal katkılı ürünler en rahat şekilde maalesef halkın tüketimine sunulmaktadır diyen Aydın, Ülkemiz, maalesef ette, pirinçte, mercimekte, nohutta, limonda, pancarda ve nihayet buğday ve samanda dahi ithalatçı konuma düşürülmüştür” şeklinde konuştu.

Dünya Gıda Günü’nde güvenliğine dikkat çeken Saadet Partisi Zonguldak Kadın Kolları Başkanı Hanife Aydın, İnsan biyolojisini tehdit eden katkı maddeleri, üretim şekilleri, büyük bir tehdit oluşturmaktadır dedi. Aydın yaptığı açıklamada, “ Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nün doğum günü olan 15 Ekim (1945) her yıl Dünya Gıda Günü olarak değerlendirilmektedir. Öncelikle önemle belirtmemiz gereken husus, dünyada gıdaya bağlı olarak yaşanan her tartışmanın altında kıtlık, kaynak daralması, iklimsel değişiklikler gibi sorunlar yoktur. Bütün açıklığı ile gelir dağılımındaki adaletsizlik vardır. Konunun uluslararası şirketler ve devletler bazında adalet temelli olarak ele alınmasını sağlayacak bir otorite ve yaptırım mekanizması ancak sorunun anlamlı bir şekilde çözüme kavuşmasına etki edebilir.  Kapitalist yapının dayattığı (kıt kaynaklarla sınırsız ihtiyaçların giderilmesi) şeklindeki iktisat tanımını kökten reddediyoruz. Bu tanımın dünyada emperyalizm tarafından her türlü adaletsizliğin meşrulaştırılmasının temel araçlarından biri olduğunu biliyor; ne kaynakların kıt ne de insan ihtiyaçlarının sınırsız olduğu yalanını asla kabul etmiyoruz. 2003 yılındaki istatistiklere göre dünya nüfusunun yüzde 85’ini oluşturan gelişmekte olan ülkelerin dünya gelirlerinden aldıkları pay yüzde 15 iken, dünya nüfusunun yüzde 15’ini oluşturan gelişmiş ülkelerin GSYİH içindeki payı yüzde 80’dir. 2003’te dünya ticaretinin yüzde 74’ünü Kuzey ülkeleri ancak yüzde 20’sini Güney ülkeleri yönlendirebilmiştir. Tüm dünyada insanların yaşamak için yeterli gıdaya ulaşmaları, bu gıdaların sağlık yönünden güvenli olması devredilemez ve ertelenemez temel haktır. Buna rağmen açlığın, yetersiz ve dengesiz beslenmelerin neden olduğu ölümler ulusal ve uluslararası düzeyde trajik boyutlara ulaşmıştır. “ dedi.

Aydın, konuyla ilgili açıklamalarını şöyle sonlandırdı, “Gıda sektörü sermayenin kontrolünde her şeyden önce daha çok kar etmek için çalışmaktadır. Ülkemiz nüfusunun yarısının yoksulluk sınırı altında, bir milyondan fazla yurttaşımızın da açlık sınırı altında yaşadığı göz önüne alınırsa, açlık ve yetersiz beslenmeyi millet olarak ne kadar derinden yaşadığımız ortaya çıkacaktır. Ayrıca, bir toplumun gelişmişlik seviyesi fertlerin tükettiği hayvansal gıdaların miktarı ile doğru orantılıdır. İstatistiklerde ABD’de yıllık kişi başı et tüketiminin 116.7 kg., Arjantin’de 99.5 kg., Avustralya’da 93.9 kg. iken Türkiye’de yalnızca 18.6 kg olduğu görülmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre 2001 yılında 26.4 milyon hektar olan tarım alanları, 2016 yılında 23.7 milyon hektara gerilemiştir. 15 yılda toplam 2.7 milyon hektar (yaklaşık iki İstanbul büyüklüğünde) azalma olduğu ifade edilmektedir. Türkiye’nin 2017 yılında gerçekleştirdiği toplam tarım ürünleri ithalatı, yaklaşık beş milyon doları bulmuştur. Tarımsal alanda dünyada kendi kendine yetebilen nadir ülkelerden olan ülkemiz, maalesef ette, pirinçte, mercimekte, nohutta, limonda, pancarda ve nihayet buğday ve samanda dahi ithalatçı konuma düşürülmüştür. Ülkemizin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik dar boğazın, ülkemizi bu dar boğaza sokanların gafletlerinin farkındayız. Fakat daha önemlisi inancımızın, az zamanda çok ve büyük işler yapan bir millet de olduğumuzun farkındayız. Bu ahval ve şerait içinde sorumluluğumuz bu büyük milletin çimentosu olmaya 85 milyon vatan evladı 1.5 milyar İslam alemi ve 7 milyarlık insanlık ailesinin, adil bir dünyada huzurla yaşaması için çalışmaya, velhasıl bu milletin, başını hiçbir zaman önüne eğdirmeyen tutunacağı sağlam dal, minnetsizce sığınacağı tek ümit kapısı olmaya devam etmektir.”