TGC Başkanı Turgay Olcayto: Medyada işsizlik ağır bir sorun

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin KAS ile ortaklaşa düzenlediği 77. Yerel Gazetecilik Semineri’nin 2. gününde konuşan TGC Başkanı Olcayto, “Türkiye’de şu anda 7 bin gazetecinin işsiz. Sendikalaş örgütlenme yetersiz. Bu nedenle yeterince mücadele edilemiyor. Meslektaşlarımızı sendikalı olmaya ve örgütlü davranmaya davet ediyoruz” dedi.

TGC Başkanı Turgay Olcayto: Medyada işsizlik ağır bir sorun

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin KAS ile ortaklaşa düzenlediği 77. Yerel Gazetecilik Semineri’nin 2. gününde konuşan TGC Başkanı Olcayto, “Türkiye’de şu anda 7 bin gazetecinin işsiz. Sendikalaş örgütlenme yetersiz. Bu nedenle yeterince mücadele edilemiyor. Meslektaşlarımızı sendikalı olmaya ve örgütlü davranmaya davet ediyoruz” dedi.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Konrad Adenauer Stiftung (KAS) ile birlikte düzenlediği 77. Yerel Gazetecilik Semineri Zonguldak’ta tamamlandı. Dedeman Hotel’de düzenlenen seminere; Zonguldak, Bartın, Düzce ve Bolu ileilçelerden 100’ün üzerinde gazeteci katıldı. Seminer; akademisyenleri, usta gazetecileri, yerelde çalışan meslektaşlarıyla buluşturarak, mesleki bilgilerin paylaşılabileceği platformun oluşmasını sağladı. Seminere; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto, Önceki Başkan Orhan Erinç, Genel Sekreter Sibel Güneş, Genel Sayman Gülseren Ergezer Güver, Genel Sekreter Yardımcıları Niyazi Dalyancı ve Ahmet Özdemir, Yönetim Kurulu üyeleri İhsan Yılmaz ve Göksel Göksu, Hukuk Danışmanı avukat Gökhan Küçük, Konrad Adenauer Stiftung (KAS) Türkiye Temsilcisi Dr. Colin Dürkop’un da aralarında bulunduğu çok sayıda gazeteci katıldı.

BAŞKAN OLCAYTO: MESLEĞİ KURALLARIYLA YAPMAZSANIZ İKTİDARIN MEMURU OLURSUNUZ

TGC Başkanı Turgay Olcayto, seminerin 2. gününde yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“ Gazetecilik; bağımsız, bağlantısız bir iştir. Halka, kamuoyuna bilgi akışı sağlamak, doğru ve gerçek haberleri halkla paylaşmak, bir anlamda kamu görevi yapmaktır. Her gazeteci kendinde o gazeteci niteliğini görüyorsa halkın bir temsilcisidir. Gazeteciliği kurallarına uygun yaparsanız da çok onurlu bir meslektir. Onurlu yapmazsanız iktidarın memuru olursunuz. Gazetecileri yerel ve yaygın diye ayırmam. Nitekim, çok önemli isimler yerelden çıkmıştır. Yaygın basında gazeteciliğini kanıtlamıştır. En ön sıralarda da yer almıştır. Rahmetli Şakir Süteri’i söyleyebilirim.

Türkiye çok zorlu bir dönemden geçiyor. Yalnız biz değil diğer kurumlar da öyle. Zaten bir demokrasi eğer kurum ve kurallarıyla işlemiyorsa bütün kurumlarında bir çökmenin olması kaçınılmazdır. Bizde de böyle bir durum var. Basın sektöründe bu çok göze çarpıcı bir durum. İktidarın en az on yıllık döneminde zaten var olan 12 Eylül uygulamaları giderek ağırlaştırılmış, basın üzerindeki baskı olabildiğince serbest kalmıştır. Bu baskı sonucunda pek çok meslektaşımız cezaevine girdi, pek çok arkadaşımız o baskının sonucunda işlerinden edilmişlerdir. Gerekçe; halkın bilgi edime hakkını elinden almaktır. Bunun çeşitli yolları var. Yalnız iktidar baskısı değil yargı baskısı da var. TUİK rakamlarına göre 7 bin gazetecinin işsiz olduğu biliniyor. İşsiz kalan gazeteciler arasında gerçekten halkı aydınlatma açısından çok değerli arkadaşlarımız var. Bu arkadaşlar ancak sosyal medyadan kendilerini ifade etme yolunu bulmaya çalışıyorlar. İşsizlik bu sektörün ağır bir sorunudur.

TÜRKİYE GAZETECİLERİ HAK VE SORUMLULUK BİLDİRGESİNİ UYGUN GAZETECİLİK YAPMAYA İHTİYACIMZI VAR

Gerçek gazetecilerle bir arada olmalıyız. Yalancı gazetecilerle, sahte gazetecilerle, mesleği siyasi amaçlarla araçsallaştıran arkadaşlarla birlikte olmamalıyız. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin 1998 yılında hazırladığı Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi, bizim anayasamızdır. Onun maddelerini dikkatli okuyalım. Bugünlerde çok ihtiyacımız var. ”

SEMİNER 3. OTURUMLA DEVAM ETTİ

Seminerin ikinci gününde gazetecilikte örgütlenmeden medya siyaset ilişkisine kadar pek çok konuya mercek tutuldu. Seminerin üçüncü oturumunda Cumhuriyet Gazetesi Vakfı Başkanı ve Yazarı Orhan Erinç “Medya-Siyaset İlişkisi”; Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Başkanı Gökhan Durmuş “Gazetecilikte Örgütlenme”; TGC Genel Sekreter Yardımcısı Ahmet Özdemir “Medya ve Yöre Kültürü”; Gazeteci, Ressam ve Sanat Tarihçisi Gürol Sözen “Kent, Sanat ve Medya” konuları hakkında bilgi verdi. Oturumun moderatörlüğünü Ereğli Önder Gazetesi Editörü ve Köşe Yazarı Eyüp Bektaş üstlendi.

ORHAN ERİNÇ: BUGÜNKÜ MEDYA SİYASET İLİŞKİLERİ TÜRKİYE’DE YAŞANMIŞ OLAN EN KÖTÜ DÖNEMDİR

Cumhuriyet Gazetesi Vakfı Başkanı ve Yazarı Orhan Erinç “Medya-Siyaset İlişkisi” başlıklı konuşmasında basın tarihinden bu konuya örnekler vererek konuşmasına başladı. Bugün gelinen noktayla ilgili olarak ise şunları dile getirdi:

“AKP, medya patronu fabrikası gibi çalışıyor. Çeşitli katkılarla gazetelere patron atanıyor. O patronların borçları ödensin diye tirajlarına bakılmadan kamu reklamları dağıtılıyor. Böyle bir ortam içindeyiz. Medya-Siyaset ilişkilerinde en önemli bugüne özgü uygulama, muhalefetin sesini olabildiğince kesilmesi gibi bir uygulama söz konusu. Çoklu medyada tek sesli bir yayın uygulaması da yaşıyoruz. Gazetelere ve gazetecilere tehditler savruluyor. Bir ilan baskısı da söz konusu. Bazı şeyleri iktidar mensupları ya da iktidara yakın çevreler yaparsa suç olmaktan çıkıyor ama muhalif olduğu bilinen yayın organları yaparsa ‘terör örgütü propagandası’ yapmaktan soruşturma açılıyor. Aynı yasa maddesi mahkemelere göre değişik uygulanıyor. Ben 58 yıldır gazetecilik yapmaya çalışıyorum. Demokrat Parti’nin son döneminde gazeteciliğe başladım ama medya siyaset ilişkilerinin bu kadar bozulduğunu, medya aleyhine döndüğü bir süreç yaşamadım -ki onların içinde 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül gibi darbe dönemlerinde de ben sorumlu mevkilerde bulunuyordum-. O açıdan bugün medya siyaset ilişkileri Türkiye’de yaşanmış olan en kötü dönemdir demenin yanlış olmadığını düşünüyorum.”

GÖKHAN DURMUŞ: GAZETECİLER KENDİLERİNİ İŞÇİ OLARAK GÖRMÜYOR

Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Başkanı Gökhan Durmuş “Gazetecilikte Örgütlenme” sunumunda şu konulara dikkat çekti:

“Türkiye’de 50 bin gazeteci var ve gazetecilerin sadece 3 bini sendikalı. Gazetecilik sektöründe örgütlenme konusunda bilinç neredeyse sıfır. Bunun birkaç nedeni var. Gazeteciler kendini işçi olarak görmüyor. Statü olarak kendimizi daha üstte hissediyoruz. Örneğin böyle bir emek kentinde sendikayla işli dışlı yaşanan bir yerde gazeteciler niye sendikalı olmaz? Bunun birkaç nedeni var. İşsizlik korkusu. Türkiye’de işsizliğin en fazla olduğu sektör yüzde 17 ile medya. Türkiye’de işsizlik ortalaması ise yüzde 11. Peki neden sendikalı olmalıyız? Hayatımızdaki belirsizliği ortadan kaldırmak için. Gelecek kaygısı duymamak için. Sendika sizin iki yıl sonra, üç yıl sonra nasıl bir hayat süreceğinizi sözleşmelerle ortaya koyuyor. Daha kaliteli, nitelikli haber yapabilmek için sendikalı olmalıyız. Sendikalı olunca o işe daha çok sahip çıkıyorsunuz. Birisi size daha fazla ücret teklif ettiğinde oraya gitmeye yönelik değil, çalıştığınız yerde kalmayı tercih ediyorsunuz. Patronlar neden sendika sıcak bakmıyor? Çünkü önyargıları var. Genelde de 70’lerde örnekleri ortaya koyuyorlar. Ama Türkiye’deki bütün sendikalar kendilerini yenilediler. Türkiye Gazeteciler Sendikası sadece toplu sözleşmeler yapan, gazetecilerin sadece ekonomilerini koruyan bir sendika değil; aynı zamanda üyelerine mesleki eğitimler de veriyor. Bu sektörde kalmalarını sağlayabilmek için çeşitli eğitim programları düzenliyor.”

AHMET ÖZDEMİR:KÜLTÜR-SANAT HABERCİLİĞİ, GAZETECİLİĞİN UZMANLIK İSTEYEN ALANLARINDAN BİRİDİR

TGC Genel Sekreter Yardımcısı Ahmet Özdemir “Medya ve Yöre Kültürü” konusu hakkında şu bilgileri verdi:

“Bir toplumun tarihsel süreç içinde her alanda ürettiği maddi ve manevi değerlerin bütününe kültür diyoruz. Kültürü, yaşama biçimi bilgisi olarak tanımlayabiliriz. İnsan elinin ve aklının değdiği her şeye, kültür ürünü diyebiliriz. Gazeteci, yaşadığı toplumdaki bireyleri bu noktada yetiştirmeye, yönlendirmeye, onları bu konuda yeni kapılar açmaya yönelik bilgilendirici haberler yapar. Aynı zamanda bu alanda yaşanan gelişmeleri duyurarak onların bilinçlenmesine yardımcı olur. Sanat eserleri yüksek kültür değerleridir. Yüksek kültüre ancak dünya ölçüsünde sanat ve edebiyat eserleri ile varılabilir. Bir gazetenin içeriği, aktüel haberlerin dışında, müzik, edebiyat gibi sanatlar, tarih, dil, din, resim, heykel ve diğer güzel sanatlar; felsefe, matematik, fizik, kimya, biyoloji benzeri temel bilimler; hukuk, ekonomi, sosyoloji benzeri sosyal bilimler; teknoloji ve mimari gibi kültür unsurlarıdır. Yerel’de Kültür alanında habercilik yapabilmek için bölgeye ilişkin edebiyat, folklor, etnografı, arkeoloji, sanat tarihi, antropoloji, sosyoloji gibi en temel alanlarda bilgi sahibi olmak gerekir. Elbette gazeteci her şeyi bilmek zorunda değildir, ama bilmediklerini öğrenmek, temel görevidir. Belli bir alanda uzmanlaşmak, bir süre sonra gazeteci için inanılmaz bir kolaylık sağlar. Güvenilir, ne yaptığını bilen, bilgilerde hatalara yer vermeyen gazeteci, artık alanında aranan, danışılan güvenilir bir uzmandır. Kültür-sanat haberciliği, gazeteciliğin uzmanlık isteyen alanlarından biridir. Muhabir, kültür-sanat alanının içinde yer almalıdır. Sürekli etkinliklere katılmalı, iyi bir okur olmalı, özellikle kültür ve sanat gündemini yakından takip etmelidir. Sergilere, müzelere konserlere ilgi duymalıdır. Farklı olanı görebilme yeteneği olmalıdır. Hızlı ve zeki olmalıdır. Söylenenleri çabuk kavrayabilmelidir.”

“SUYUN KIYISINDA KÜLTÜR ve UYGARLIKLARDA İLETİŞİM

Gazeteci, Ressam ve Sanat Tarihçisi Gürol Sözen “Kent, Sanat ve Medya” konusunda şunları söyledi:

“Anadolu toprakları, kültür tarihinin en uzun zaman sürecini yaşamıştır. Geçtiğimiz yıllarda 10 bin yıllık olarak tanımlanan uygarlık serüveni araştırmalar ve yeni bulgularla 2 bin yıl daha erkene çekilmiştir. Yani, Anadolu coğrafyasının kültür tarihi 12 bin yıl önce başlamıştır. Şiirlere, öykülere, destanlara, resmetme olgusuna konu olan Karadeniz´in hırçın suları da, bu nedenle suyun kıyısında kurulan kentler gibi farklı özelliklerden nasibini almıştır. Yani, suyla gelen bir farklı kültür egemendir bu kentlerde. Gezdiğiniz her yerde o bölgenin yerel dokusu hakimdir. Karadeniz’in neyini tanıyoruz? Hamsi var. Kemençesi var ve üçüncüsü de hiciv var. 21. Yüzyılda her yeni ‘yeni’ değil, her ‘eski’ de ‘eski’ değil. En büyük tehlike geçmişe bakmamak, geçmişi dışlamak ve geleceğe ve teknolojiye tapmak.”Tören, toplu fotoğraf çekimiyle sona erdi.

Güncelleme Tarihi: 05 Eylül 2015, 12:27
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER